Antik Tiyatro Ve Oyunlar
Theatron (theatron) sözcüğü antik dönem yazarları tarafından farklı anlamlarda kullanılmıştır. İlk kez Herodotos “seyirci topluluğu” anlamında kullanmış, daha sonraları diğer yazarlar biraz da yapının gördüğü işlevi göz önünde tutarak bu sözcüğü, odeon, konferans salonu, aksiyon yeri, gösteri yeri ve oyun anlamlarında kullanmışlardır.
M.Ö. 7. yüzyılın sonunda, 6. yüzyılın başlarında, Atina halkı, Şarap Tanrısı Dionysos’a verdiği ve vereceği bereketli ürünler için teşekkür olarak onu kutlayıcı şenlikler düzenlerler. Bu şenliklerde halk yuvarlak bir meydanda (orchestra) toplanır, lirik şarkılar söyleyen koronun etrafında dans eder, çeşitli gösteriler yaparlardı. Tiyatronun kaynağını bu şenlikler ve koro oluşturmuştur.
Her yıl bu şenliklere katılanların sayısında artış olmuş, bu yuvarlak meydan şenlikleri görmek isteyen halka yeterli gelmemeye başlamış, daha çok sayıda insanın gösterileri seyredebilmesi için yuvarlak meydanın önünde bulunduğu yamaca ahşap oturma sıraları (ikria) konmuştur (M.Ö. 498 yılında bu tahta oturma sıralarının çökmesi sonucu pek çok kişi ölmüş ve bu tarihten sonra Atina’ da tahta sıralardan oturma kademeleri yapılması yasaklanmıştır; M.Ö. 5. yüzyıl başlarından itibaren ilk kez taştan oturma sıraları yapılmıştır). İşte bu sıralar daha sonra tiyatrolardaki oturma mahallini (theatron / cavea) oluşturmuştur.
M.Ö. 6. yüzyıl içinde drama yazarları ortaya çıkar. Yazılan dramalar belirli mitolojik konuları kapsar. Anlatılarda oyunun kahramanı olan tanrı-tanrıça bir tapınaktan, titanlar (yaratıklar) mağaradan, ölümlüler (insanlar) ise bir evden çıkarlar. Oyunun kahranlanının çıktığı yeri, yani tapınağı, mağarayı veya evi sembolize etmek için hemen orchestra’nın kenarına tahtadan küçük bir ev inşa edilmiştir. İşte bu ev daha sonra geliştirilmiş ve sahneye (scene) dönüştürülmüştür.
Sahne tipik şeklini M.Ö. 3. yüzyıldan itibaren kazanmıştır. Sahne oyuncular için bir fon oluşturmuş ve aynı zamanda oyun boyunca rol gereği kıyafet değiştirmelerini mümkün kılmıştır. Bazı yazarlar sahne binasının kökeninin, Aischylos’un oyunlarında arka fon olarak kullanılan sunaktan geliştiğini iddia ederler.
Tiyatro çalışmaları ve “Dionysos Tapınmaları” arasındaki sıkı bağ, Şarap Tanrısı Dionysos şerefine mart ayı içinde düzenlenen Dionysia (Dionusia) festivalini doğurmuştur. Bu festivalin açılışı, kurban kesilerek, vatandaşların katıldığı bir festival alayı ile başlatılırdı. Vatandaşlar beyaz elbiseler, Metoikler ise kırmızı elbiseler giyerler, oyunların sponsorluğunu üstlenmiş olan Choregoiler (sponsorlar) parlak elbiseleri ile ihtişamlı bir görünüm sergilerlerdi. Bu festivalde dans edenlerin yanı sıra maskeli iki şahsın ortaya çıktığı ve gösteri yaptığı görülür. Bu gösteride oyunculardan biri halkı, diğeri ise yönetenleri temsil etmektedir. Halkı temsil eden oyuncu, karşısındaki kişiye şehir devleti yönetimi ile ilgili alaycı sorular yöneltmekte, karşısında yönetimi temsil eden kişi de bu sorulara komik cevaplar vermektedir. Böylelikle hem yönetenler tenkit edilmekte hem de eğlenilmektedir. İşte bu oyunlar ilk komedilerin ortaya çıkışıdır.
İlk dramatik oyunlar (tragedia ve drama) ise ilk kez M.Ö. 5. yüzyılda Atina’ da, M.Ö. 5. yüzyılın 2. yarısında Pire’ de, M.Ö. 4. yüzyılda Epidauros, Eretria, Megalapolis, Priene, ve Magnesia’da, M.Ö. 3. yüzyılın başında Ephesos’ta, M.Ö. 2. yüzyılın başında ise Pergamon’ da oynanmaya başlamıştır.
Tiyatro oyunları ya gönüllü olarak, ya da devletin tavsiyesiyle özel vatandaşlar tarafından finanse ediliyordu. Eserleri hazırlamak için altı ay gibi bir süre gerekiyordu ve oyunun sponsorluğunu üstlenen kişi bu süre içinde oyuncuların iaşesi yanı sıra, kostümlerinin ve maskelerinin yapın ücretini ödüyor, ayrıca kendilerine günlük yevmiye ödüyordu.
Choregos (sponsorluk) kurumu M.Ö. 315 yılında Demetrius Phalereus’un emriyle kaldırılmıştır. Helen’ de tiyatro oyunlarının masrafları bu tarihten itibaren devlet tarafından karşılanmıştır.
Helen tiyatrolarında dramatik oyunları seyretmek için gelenler iki obol ödeyip seramikten yapılmış biletler alarak tiyatroya giriyorlardı. (1 obol = O, 73 gr gümüş para = drachma’nın 1/6’sı)
Tiyatrolar savaş, barış gibi olaylar için yapılan halk oylamalarında toplantı yeri olarak da kullanılmıştır. 18 yaşını tamamlamış hür erkekler tiyatroda toplanıp şehrin geleceğini ilgilendiren konularda oy vermişlerdir. Bu nedenle, tiyatronun inşa edildiği dönemde tiyatrodaki oturma yeri sayısı en az şehirde ikamet eden 18 yaşını tamamlamış hür erkek sayısından fazla olmak zorundaydı.
Oyunlar hakkında bilgilerimiz günümüze kadar ulaşmış eserlerden sağlanmaktadır. Aeschylus’un ve Sophokles’in 7, Euripides’in 19, Aristophanes’in de 11 eseri günümüze ulaşmıştır.
Bu dramalarda oynayan aktörler (hypokritai) şöhret ve yüksek maaş kazanıyorlardı. Ayrıca askerlikten muaf tutuluyorlar ve bir ülkeden diğer ülkeye güvenlikli geçiş hakkı kazanıyorlardı. İlk oyunlar dans olarak Orchestra’ da oynanıyordu. Orchestra sözcüğü Helen dilindeki Orchesis (dans edilen yer) sözcüğünden gelir. Ancak sahne binasının yapılmasından bir süre sonra, oyunlar sahne binasının hemen önünde ve ona bitişik olarak yer alan proskenion bölümüne alınmış ve orada oynanmaya başlanmıştır.·
İlk oyunlar genelde iki kişi tarafından oynandığı, oyun diyalog olarak sürdüğü için, proskenion dar (1,5 m) ve yüksek (2,5 m) olarak inşa edilmiştir. Oyunun proskeniona alınmasından sonra da, oyunun sunuşunu, yönlendirmesini ve finali yapan, söyleyen koro, başından sonuna kadar orchestra’ da kalmıştır.
M.Ö. I. yüzyıla kadar inşa edilen tiyatrolar genelde şehir dışında inşa edilmeye çalışılmış, şayet şehir içinde bir yerde inşa edilmişlerse, bu yerin bağımsız bir konumda, şehrin sokak dokusu dışında olmasına dikkat edilmiştir. Dikkat edilen bir diğer husus ise seyirci mahallinin bulunacağı yerin, manzaralı olması, rüzgardan korunaklı olmasıdır. Bununla uzak çevre görüntüsü de sahne görüntüsüne eklenmiştir. M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda inşa edilen tiyatrolarda sahne binası cephesi (scenefrons) yükseltilmiş, oturma yerleri (theatron / cavea) ile birleştirilerek seyircinin sahnenin arkasındaki dünya ile ilişkisi kesilmiştir.
Tiyatro inşaatında inşaat malzemesi olarak öncelikle yerel kaynaklar kullanılmıştır. Bunlar taş, traverten, konglomera veya mermerdir. Örneğin Termessos Tiyatrosu’nda yerel taş, Hierapolis Tiyatrosu’nda traverten, Side ve Aspendos tiyatrolarında konglomera, Herakleia Tiyatrosu’nda granit, mermerin deniz yoluyla kolayca temin edilebildiği yerlerde Priene ve Milet tiyatrolarında mermer, mermer ocağı yakınında bulunan Aphrodisias’ta da mermer yapı malzen1esi olarak kullanılmıştır. Gerek mermer, gerekse diğer yapı malzemelerinden olsun, Anadolu’daki ilk örnekler hep M.Ö. 3. yüzyılın sonrasına aittirler, daha öncesinde mevcut tiyatrolar ahşap konstrüksiyona sahiptiler.
Araştırmacılar tiyatrolar üzerinde araştırmalarını sürdürürken, oturma sıraları yarım daireyi aşan tiyatroları Helen, oturma sıraları tam yarım daire olan tiyatroları ise Roma tiyatrosu olarak nitelendirmişlerdir. Oysa bu tam doğru bir kriter değildir. Helen tiyatroları ile Roma tiyatroları arasındaki fark daha çok sahne binasındaki farklılıklardan oluşur.
Belli başlı farklar şunlardır:
1) Helen tiyatrosunda sahne tek katlıdır. Roma tiyatrosunda sahne binası 2-3 katlıdır.
2) :Helen tiyatrosunda proskenion dar ve yüksektir, proskenionu sütunlar taşımaktadır. Sahne binasında dekor olarak üzerinde resimler bulunan levhalar (pinakes) kullanılmıştır. Resimlerden oluşan arka fon oyunun içeriğine göre değiştirilmiştir. Roma tiyatrosunda proskenion alçak ve geniştir. Proskenionu taşıyan sütunlar yoktur. Sahne binasında kullanılan sütunlar ve bunların arasındaki nişler, nişlerin içine yerleştirilmiş büstler ile bir cephe mimarisi oluşturulmuş ve fon daima sabit kalmıştır.
3) Helen tiyatrosunda oturma kademeleri ile sahne binası birbirinden ayrıyken, Roma tiyatrosunda bunlar birleştirilmiş ve mimari bir bütünlük sağlanmıştır. Bu mimari bütünlüğün akustiğin oluşmasında büyük etkisi vardır.
4) Roma tiyatrosunda sahne binasının oturma yerleri ile birleştirilmesi sonucu giriş koridorlarının (parados) üzeri kapatılmış ve bunların üzerine localar (cella magistratus) yapılmış ve bunlar şehri yönetenlere tahsis edilmiştir. Oysa HeIen tiyatrosunda tiyatroya giriş koridorlarının üzeri açıktır. Şehrin yöneticisi konumundaki kişinin oturacağı loca (prohedri) ise genellikle oturma kademelerinin orta-alt kısmında yer alır veya en altta rahipler, resmi kişiler, şampiyon olmuş sporcular veya şehrin ünlü kişileri için orkestra çevresinde sıralanmış koltuklar halindedir. Bunun güzel bir örneği Anadolu’da Helenistik karakterini koruyabilmiş yegane tiyatro olan Priene Tiyatrosu’dur. (Şekil: 23)
5) Helen tiyatrosunun Orchestra bölümü sıkıştırılmış topraktandır. Roma tiyatrolarında ise bu bölüm mermer veya taşla kaplanmıştır.
6) Helen tiyatrolarında yağmur sularını tahliye eden su kanalları (euripos) vardır. Bu kanallarla su, sahne binası altından dışarı atılmaktadır. Roma tiyatrolarında ise bu tür boşaltma kanalları olmayıp yağmur suları Proskenion altındaki boşluklardan (hyposkenion) tahliye olmaktadır. Hyposkenionlar Roma döneminde hayvan mücadelelerinde, hayvanların hapsedildiği hücre olarak da kullanılmıştır ki bu bölümün tiyatronun akustiğine yararı olduğu tespit edilmiştir.
7) Helen tiyatrolarında oturma yerleri daima bir tepenin eteğine yaslatılmıştır. Roma tiyatrolarında da bundan yararlanılmıştır. Ama yamaç bulunmadığı hallerde Romalılarca kemer tekniğinin bilinmesi sayesinde düz arazilere de tiyatro inşa edilebilmiştir (Side Tiyatrosu).
8) Helen tiyatrosu ile Roma tiyatrosu arasında, sadece yapıda değil, içerikte de farklılıklar vardır. Helen tiyatrosunda edebi içerikli oyunlar (trajedi, komedi, dram, mim) ve müzik yarışmaları düzenlenirken, Roma tiyatrolarında Helen tiyatrolarındaki bu oyunların yanı sıra gladyatör mücadeleleri (munera) ve hayvan mücadeleleri (venationes) de organize edilmiştir. Ayrıca Side Tiyatrosu örneğinde olduğu gibi, orchestra çevresinin su geçirmez hale getirilmesiyle, orchestra bölümü havuz haline getirilmiş, orchestranın içi su ile doldurularak bu havuzda değişik gösteriler yapılmıştır.
Helen trajedilerinde oyuncular M.Ö. 5. yüzyıldan itibaren ayaklara kadar uzanan, renkli, zengin süslemeli, uzun kollu mantolar, Kothornus adı verilen uzun topuklu ayakkabılar (potinler) giyerlerdi. Komedilerde ise aktörler, kısa giysiler, çeşitli renkte triko pantolonlar ve alçak topuklu ayakkabılar, soccus veya embades denen köylü ayakkabıları giyerlerdi.
Antik dramanın tüm türlerinde oyuncular ve koro mensupları maskeler takarlardı. Oyuncular yalnız erkeklerdi; Helen tiyatrosunda kadın oyuncu yoktu. Kadın rollerini erkekler yüzlerine taktıkları maskelerle yapıyorlardı. Maskenin mucidi olarak Aischylos bilinir. Kadın maskeleri açık, erkek maskeleri koyu renklere boyanmıştır. Maskelerin yapımında keten kumaşı, alçı ve un hanmuru kullanılnuştır. Dramanın gelişimiyle maskeler de gelişmiş ve bunlar daha çok trajik ve komik karakterleri canlandırmada kullanılmıştır. Helen ve Roma tiyatrolarında kullanılmış olan maskelerin tamamı Myra Tiyatrosu’nun sahnesinde friz üzerinde gösterilmiştir. Myra Tiyatrosu bu maskeleriyle döneminde ün kazanmıştır.
Roma döneminde ise giysi olarak tunika ve toga giyilmiş, ayrıca yünden yapılmış peruklar takılmıştır.
Tanrıları, dansçıları ve mitolojik figürleri oynayan pandomimciler ise çok ince bir giysi ve ellerinde dörtgen bir şal ile sahnede yer alırlardı. Pandomimlerde kadını canlandıran oyuncu maske takmamış, sadece peruk takmış ve yüzünü kuvvetli şekilde boyamıştır.
Agone (Oyunlar)
Vitrivius, De Architectura’da tiyatro konusunu anlatırken “Forum kurulduktan sonra ölümsüz tanrıların kutlama günlerinde yer alacak oyunlara ait sağlığa uygun bir tiyatro yeri seçilir,” demektedir. Bu sözlerden tiyatroda yalnız dramaların oynanmadığı, bunların yanı sıra hitabet, müzik, şiir gibi dallarda da yarışmalann yapıldığı sonucu çıkmaktadır. Nitekim pek çok antik yazar, Rhapsod veya Kitharad adı verilen gezgin müzisyenlerin şehir şehir dolaştıklarından ve kitharaları (lir) ile tiyatrolarda konserler verdiklerinden, dini içerikli bazı şenliklerin de tiyatrolarda düzenlendiğinden bahsetmektedirler. Bazı kentler, özellikle Ephesos, Atina, Ronma, Alexandria (İskenderiye) gibi büyük kentler, her yıl pek çok yarışına düzenlemekte, bu yarışmalar için belirli sayıda sanatçı göndermeyi üstlenen profesyonel bir toplulukla anlaşmaktaydı. “Ionia ve Hellespontus” topluluğu bunun güzel bir örneğidir.
Helen döneminde şehir meclisi veya az da olsa özel kişiler tarafından oyunlar, yarışmalar (agone) düzenlenmiştir. Yarışmalar yalnız atletizm alanında değil, edebiyat, müzik, mim, hitabet, alanlarında da düzenlenmiştir. Roma dönemindeyse resmi görevliler ile özel kişiler, gösteriler, oyunlar, yarışmalar düzenlemek için birbirleriyle adeta yarışmışlardır.
Bir şehrin metropol ilan edilmesi, şehrin yeni bir sikke basması, şehre Neokoros (imparatorluk tapınağı bekçisi) unvanı verilmesi gibi olaylar yarışmaların düzenlenmesi için adeta bir vesile olmuştur. Yarışmalara katılan sanatçılara, drama yazarlarına yüksek ücretler ödenmiştir. Kazandıkları itibar ve aldıkları ücretin yanı sıra kendilerine askerlikten muafiyet, düşman bir ülkeye güvenlikli geçiş gibi ayrıcalıklar tanınmıştır. Örneğin Colosseum’u inşa ettiren İmparator Vespasianus, Roma’ da organize ettiği bir yarışmaya katılan her sanatçıya 40.000 Sestertius ve pek çoğuna altından birer taç hediye etmiş, tragedia oyuncusu Apollinaris’ e ise 400.000 Sestertius ödemiştir (1 Sestertius = 20-24 gr ağırlığında Roma bronz parası).
Roma şehrinde oyunların önemi çok büyüktü. Roma şehrini yönetenler, halkın geçimi için ucuz veya parasız buğday dağıtırken (annona) boş zamanlarını doldurmak için de oyunlar düzenlemişlerdir. Şehirde düzenin sağlanması için “panem et circensis” (ekmek ve oyunlar) yönetimlerin bir lütfu değil, görevi haline gelmiştir. Hiçbir Roma imparatoru oyunların düzenlenmesi için para harcamaktan geri kalmamış, hatta İmparator Marcus Avrelius gibi bazıları oyunlara bizzat katılmıştır. Roma’nın yanı sıra Alexandria ve Ephesos gibi büyük kentlerde de her şey “panem et circensis” üzerine dönüyordu.
Roma kentinde araba yarışları, gladyatör oyunları sevilen oyunların başında geliyor, dramalar ise daha az tercih ediliyordu. Anadolu’da sevilen oyunlar ise dramalar, hokkabaz gösterileri, hayvan mücadeteleri, müzik ve dans yarışmlaları şeklinde sıralanıyordu.
Roma imparatorluk dönenli oyunları arasında gladyatör mücadeleleri (munera) önemli bir yer alır. İlk kez Roma şehrinde başlatılan bu gösteriler zaman içinde eyaletlerde de benimsenmiş ve yaygınlaşmıştır. Anadolu’ da ilk gladyatör mücadeleleri Ephesos’ta M.S. 71 yılında organize edilmiştir. En az iki, en fazla on iki gün devam eden bu mücadelede arenaya salınmış savaşçılar ölümüne mücadele ederlerdi. Gladyatörler ya köleler arasından ya da paralı askerler arasından seçilir, özel olarak yetiştirilirlerdi.
Hayvan avı ve hayvan mücadeleleri ise (venationes) orchestra bölümü yüksek bir duvarla oturma bölümünden ayrılarak arenaya dönüştürülen tiyatrolarda yapılmıştır. Bu gösterilerde, orchestraya salınan bir hayvan, yaban domuzu, ceylan, dağ keçisi vs. bir avcı tarafından avlanıyor veya bir şişle veya mızrakla silahlandırılmış bir kişi yırtıcı bir hayvanla (panter, aslan, ayı vs.) mücadele edip onu öldürmeye çalışıyordu. İki hayvanın (örn. horoz) güreştirildiği oyunlar da vardır.
Kaynak
Prof. Dr. Selçuk Gür / ilk İnsandan Selçuklu’ya Anadolu Uygarlıkları ve Antik Şehirler (ss. 58-65)