Asklepieion
Bergama Asklepieion’u Eskiçağ’da Epidauros ve Kos’taki örneklerin yanında yer alacak önemde idi. Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios Tapınağı M.Ö.4. yüzyılın ilk yarısında kurulmuştur. Yapılan kazılarda da kutsal yerin M.Ö.4. yüzyıldan beri var olduğu ve Hellenistik Dönem’de geliştiği saptanmıştır. Ancak Bergama’nın Asklepieion’u en parlak devrini M.S. 2. yüzyılda yaşamıştır.
Roma Çağı’nda Asklepieion’a bir kutsal yol ile gidiliyordu. Bu yol 820 m. uzunlukta idi ve düzlükteki Roma kentinden, sütunlu ancak dar bir yol olarak başlıyor, Roma tiyatrosunun yanından geçiyor ve ilerde geniş ve görkemli bir yol halinde devam ederek Asklepieion’a ulaşıyordu. Son yıllarda Erich Boehringer yönetiminde yapılan kazılarla, kutsal yolun bu ikinci ve önemli kesimi bütünü ile ortaya çıkarılmıştır (Şek. 300). Söz konusu kesimdeki sütunlu yolun uzunluğu 140 m., genişliği 8,34 m., yanlardaki sütunlu kısımlarla birlikte tam genişliği ise 18,14 m’dir. Büyük sütunlu yolun ortasına yakın bir yerinde, güney kolonada açılan ve bir mezar anıtı olması gereken yuvarlak bir yapı (Şek. 300) ortaya çıkarılmıştır. Güzel bir işçilik gösteren bu eser Augustus Döneminde yapılmış olmalıdır.
Aynı yolun sonuna doğru, kuzey kolonad içinde yer alan bir çeşme, yolun yapıldığı tarihten sonra inşa edilmiştir. Sütunlu caddenin kazılması sırasında Hellenistik ve Roma Devirlerine ait çok güzel heykel ve kabartmalar ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemlisi yukarda söz ettiğimiz Hellenistik baştır (Lev. 14). Sütunlu yol, propylon avlusuna eğri bir şekilde ulaşmaktadır (Şek. 300). Bu durum, yolun M.Ö. 4. yüzyıldan beri var olduğunu gösterir. Çünkü Hellen Çağı’nda yolların dümdüz olması bir kural değildi. Propylon avlusunun üç bir yanı kolonadlarla çevrili olup, yapı düzeni Korinth’dir. Giriş avlusunun batısında, dört Korinth sütunlu bir propylon bulunuyordu. Söz konusu sütunların üzerinde duran ve şimdi propylon avlusunun kuzeydoğu köşesinde yerde yatan alınlıkta, propylonu Claudius Charax’ın yaptırdığı yazılıdır. Propylon’un içeriye bakan yüzü (Şek. 300) Bergama’da Hellenistik Dönem’den beri âdet olan tapınak tipinin önyüzü şeklindedir (Şek. 295). Tamamen tahrip görmüş durumda olan propylonun bugün ancak güneybatı köşesinde yer alan krepisinden iki sıra basamak görülmektedir.
Asklepieion, üç tarafı stoalarla ve doğu yönü çeşitli yapılarla çevrili 110 x 130 m. ölçüsünde açık bir alandır (Lev. 105 b, Şek. 301). Propylonun iç kapısından inilince sağ kolda günümüze değin ancak alt kısmı korunmuş olan küçük bir tapınak nişi (10) bulunmakta idi. Onun yanındaki dörtgen yapı (11) imparator salonu idi ve aynı zamanda kütüphane olarak kullanılıyordu. Doğu duvarındaki orta niş içinde bulunan Hadrian heykeli, şimdi Bergama Müzesi’ndedir. Hadrian bir tanrı gibi çıplak tasvir edilmiştir. Kaidesinde, tanrılaşan Hadrian’ın bu heykelini Melitine’nin sunduğu yazılıdır. Salonun kuzey, doğu ve güney duvarlarındagörülen nişlerde raflar bulunuyordu. Bunlar el yazmalarının saklanmasına yarıyorlardı.Salonun döşemesi çeşitli renktemermerlerlekaplı idi.Duvarlar da renkli kaplamalarla süslü idi. Nişlerin üstlerinde pencereler bulunuyordu. Cam yerine ince ve saydam mermer ya da alabaster (su mermeri) kullanılıyordu. Çatı ahşaptı.
Kuzey kolonad (12) çok iyi korunmuş durumdadır (Lev. 105 b). Yapı ion düzeninde idi. Ancak M.S. 175 yılında Batı Anadolu’da büyük zararlara neden olan deprem, kolona- dın kütüphaneye yakın olan 10 sütununu yıkmıştı. Bunlar yeniden ve kompozit düzende dikildi. Bu sütunlar yeterli yükseklikte olmadıkları için, altlarına yüksek kaideler kondu. Stoanın arka duvarı zengin mermer levhalarla kaplı idi. Buna karşın hastaların belirli törenler gereği çıplak ayakla gezebilmelerini sağlamak için stoa döşemesi, tıpkı büyük avlu gibi topraktandı.
Asklepieion tiyatrosunun (13) 3500 kişilik oturacak yeri vardı. Theatron Roma tiyatrolarında âdet olduğu üzere yarım daire şeklinde idi ve yine Roma Çağı modasına uygun olarak en üst oturma sırasını ion düzeninde alçak bir galeri çevreliyordu. Bununla beraber theatron Hellen geleneğine bağlı olarak bir yamaç üzerinde bulunuyordu. Ortadan aşağıda ilk üç sıra önemli kişilere ayrılmıştı. Sahne üç katlı idi.
Batı Stoa (14) İon düzeninde olup, onun da arka duvarı mermer levhalarla kaplı idi. Stoanın ortasındaki kapı (15) Asklepieion avlusunun batısında, daha yukarı düzeydeki yapılara açılıyordu. Alman arkeologları burada 1967 yılında, doğu batı yönünde 104 m. uzunluğunda Dor düzeninde iki netli bir stoa ortaya çıkarmışlardır. Merdivenin yanı başındaki kolonada açılan yapının (16) ne işe yaradığı anlaşılmamıştır. Güney ve batı stoa- larının köşesindeki büyükçe odanın (17) bir konferans ya da toplantı salonu işlevini görmesi olasıdır. Aynı köşedeki öteki iki oda(18,19)tuvaletlerdir. Küçüğü kadınlara, büyüğü erkeklere ayrılmıştı. Büyük odanın ortasındaki dört Korinth sütunu hava ve ışık delikleri olan bir tavan taşıyorlardı. Döşeme güzel bir mermerle kaplı idi. Erkeklere ait tuvaletin dört bir yanını mermerden yapılmış kırk adet oturma yeri çeviriyordu. Bu odada bulunan Korinth başlıkları Asklepieion’da bulunanların en güzelidirler. Kadınlara ait tuvalette ise yalnız on yedi kişilik oturma yeri vardı ve burası sade bir oda idi.
Güney Stoa da (20) Asklepieion’un diğer iki stoası gibi ana toprak ya da kaya üzerinde değil, sütunlu bir bodrum kat üstünde inşa edilmişti ve ion düzeninde olmalı idi; ancak bunu belgeleyecek hiçbir parça bulunmamıştır. Bodrum katı iki netli idi ve Bergama’nın Hellenistik Dönem yapılarındaki bodrumlar gibi aynı zamanda destek ödevini görüyordu.
Asklepieion’un tapınma ve iyileştirme ile ilgili yapılarına bakıldığında: Bergama Sağlık Yurdunun iyileştirme yöntemlerini, yazıtlardan, özellikle M.S. 2. yüzyılın ortalarında burada on üç yıl kalmış olan Hatip Aelius Aristeides’in yazılarından öğrenmekteyiz. Bergama Asklepieionu’nun en parlak yıllarında burada Satyros ve Galenos gibi büyük hekimler yaşamış ve ders vermişlerdir. Asklepieion’da genellikle telkin ve fizyoterapinin bugün halen kullanılan çeşitli şekilleri uygulanmakta idi. Su ve çamur banyoları, masajlar, şifalı otlar ve kremlerle yağlanmalar başta geliyordu. Ayrıca kutsal su içiliyor, açlık ve susuzluk kürleri, barsak lavmanları yapılıyor, soğuk havada koşular düzenleniyordu. İyileştirmede telkin büyük rol oynuyordu. Hatip Aelius Aristeides’ten öğrendiğimize göre, hastalar ne şekilde iyileştirileceklerini rüyalarında görüyorlardı. Büyük bir olasılıkla kuvvetli telkinler yolu ile hastaların düş görmeleri sağlanıyordu. Bunun için özel surette inşa edilmiş uyku odaları bulunmakta idi (27, 28). Yukarda bahsedilen tiyatroda törenler yapılıyor, müzik eşliğinde hastalara ruhsal tedavi uygulanıyordu.
Asklepieion’da yıkanmaya ve içmeye ilişkin üç havuz ya da çeşme vardı. Bunlardan biri tiyatronun karşısında, Kuzey Stoaya çok yakın bir yerdedir (23). Mermerden olan bu yapı Roma Çağı’ndandır. Burada alt basamaklara oturularak banyo yapılıyordu. Havuzun suyu kutsal kaynaktan geliyordu. Yapılan tahliller kutsal suyun radioaktif özellikleri olduğunu göstermiştir. 24 sayı ile gösterilen kaya yarığı, olasılıkla kutsal kaynağın bulunduğu yerdir. Antik çağda şifalı suyun buradan çıktığı düşünülmektedir. Aynı yerde görülen yuvarlak oyuğun da Aristeides’in bahsettiği Kutsal Çınar’ın köklerinin bulunduğu yer olduğu sanılmaktadır.
- 1) Sütunlu caddenin sonu (Şek. 300).
- 2) Propylonun avlusu.
- 3) Claudius Charax tarafından yaptırılan Propylon. imparator Antoninus Pius Dönemi (M.S. 138-161).
- 4) Dinsel törenlerin düzenlendiği yer.
- 5) Tapınma Nişi.
- 6) Yaklaşık M. S. 150 yılında Konsül L. Cuspius Pactumeius Rufmuş tarafından inşa ettirilen Asklepios Tapınağı. Önünde sütunlu bir girişi bulunan bu silindir biçimli tapınak, 23,85 m. çapında yarı m-küre şekilli bir kubbe ile örtülü idi. Roma ‘da daha önce inşa edilen ve 43,50 m. çapında bir kubbesi olan Pantheon ‘un küçük bir kopyasıdır.
- 7) Sarnıç.
- 8) Peristyl yapı.
- 9) Olasılıkla tıbbi tedaviler için ayrılmış olan bu yapı 26,50 m çapında iki katlı bir silindir şeklindedir ve içinde altı adet apsisi vardır. Yapı, üstü kiremitlerle kaplı ahşap bir çatı ile örtülü idi, M. S. 2. yüzyılın ikinci yarısı.
- 10) TapmmaNişi.
- 11) Kütüphane olarak da kullanılan imparatorun odası. Bergama Müzesi’nde bulunan Hadrian ’ın çıplak heykeli, doğu duvarın orta nişinde duruyordu. Kuzey, doğu ve güney duvarlarında görülen girintilerde eskiden el yazmalarının konulduğu raflar bulunuyordu.
- 12) Kuzey Kolon ad, M. S. 2. yüzyılın ortasında i on düzeninde inşa edilmiştir. Yüksek kaideler üzerinde duran kütüphaneye yakın Kompozit başlıklı on sütun M. S. 178 deki depremden sonra dikilmiştir.
- 13) Dik bir yamaca bindirilerek inşa edilmiş 3500kişilik Roma Tiyatrosu.
- 14) ion düzenindeki Batı Stoa (M.S. 2. yüzyıl).
- 15) 1967de ortaya çıkarılan, bir Dorkolonadına açılan stoanın ana kapısı.
- 16, 17) Olasılıkla toplantılar için kullanılan odalar.
- 18,19) Kadınlar ve erkekler için tuvaletler.
- 20) Kolonadlı bir platform üzerinde inşa edilmiş olan Güney Stoa (M.S. 2. yüzyıl).
- 21) Tedavi yapılarına açılan tünel, Roma Çağı.
- 22) İçmek için akar suyu olan, Hellenistik Dönem de yapılmış havuz. Bir ev gibi çatı ile örtülü idi.
- 23) Roma Çağında yapılan, yıkanma ve içme gereksinimini sağlayan çeşme. Hastalar havuzun içindeki alçak basamaklara oturup, kutsal kaynaktan gelen radyoaktif su ile yıkanıyorlardı.
- 24) Kayada bugün görülen yarık, büyük bir olasılıkla kutsal kaynağın yeridir.
- 25, 26) Kaya yüzeyindeki dikdörtgen şekilli konturlar olasılıkla yazılı kaynaklarda değinilen ve Hellenistik Dönem ‘de inşa edilmiş olan Apollon Kalliteknos, Asklepios Soterile Tanrıça Hygieia’nın tapınaklarının izlendir.
- 27, 28) Bergama ’daki psikiyatri tedavisinde uygulanan iki önemli yöntem olan tasarım ve kendi kendine telkin için Hellenistik Dönem’de inşa edilmiş uyku odaları.
- 29) M. S. 150 yıllarında Bergama ‘da yaşamış olan konuşmacı Aristeides’in değindiği ve olasılıkla çamur banyoları için kullanılan havuz.
- 30,31) Asklepios temenosunu çeviren kolonadların kalıntıları; Hellenistik Dönem.
Tünel (Lev. 106) girişinin batısında yer alan havuz (22), içme suyu sağlayan bir çeşmedir. Yapı malzemesinin andezit oluşu ve duvarların oldukça güzel bir işçilik göstermesi, onun Hellenistik Dönem’de yapıldığını ortaya koymaktadır. Kutsal kaynaktan gelen bu su, havuzun içine aslan başı şeklindeki bir oluktan akıyordu. Havuzdan su kovalarla alınıyordu. Havuzun duvarları yukarıya doğru dikey olarak devam ediyor, ayrıca üstü ev gibi örtülüyor ve böylece de suyun temiz kalması sağlanıyordu.
Arkeologların kaya çeşme dedikleri küçük bir havuz da (29) batı stoanın tam ortasına yakın bir yerde bulunuyordu. Burası kayadan oyulmuş bir havuzdu. Havuzun dört bir yanında kayalarda görülen izlerden, eskiden üstünün örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Havuz taşlarının oldukça aşınmış olması çok kullanıldığını gösterir. Kışın ve bahar aylarında, yağmurlu mevsimlerde bu yer ve çevresi, kolayca çamur haline gelmektedir. Aristeides’in söz konusu ettiği çamur banyolarının, bu havuzda yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Şifanın Tanrı Asklepios’tan geldiğine inanılıyordu. Bu nedenle burada, herşeyin kutsal olduğu kabul ediliyordu. Aristeides’in yazılarından anladığımıza göre, büyük avlunun içinde Asklepios Soter’in, Apollon Kalliteknos’un, tanrı kadın Hygieia’nın tapınakları ve Telesphoros’un kült odası yer alıyordu. Mermer havuzun (23) güneyindeki kayalık alanda, her biri küçük bir tapınağın kaidesini oluşturabilecek büyüklükte dörtgen çıkıntılar (24-26) görülmektedir. Söz konusu bu üç tapınağın Hellenistik Dönem’de inşa edildikleri ve Roma Çağı boyunca kullanılmış oldukları varsayılabilir.
Bu tapınakların yer aldıkları alanın güneyinde olasılıkla incubation yapıları bulunuyordu. Hastalığın kuluçlama dönemi buradageçiriliyordu. Kazıcılar planda27ile işaretlenen odayı Hellenistik Dönem’den, 28 ile gösterilen kompleksi de bir öncekinin Geç Hellenistik Dönem’de genişletilmiş “Uyku Odaları” olarak kabul etmektedirler. Bu alan tümü ile Hellenistik Dönem’deki Asklepios temenosunun bulunduğu yerdi. 30 ile gösterilen duvar Hellenistik Dönem’deki Asklepieion’un güney stoasını, 31 numaralı duvar doğu stoasını ve onun karşısındaki duvar da batı stoasını oluşturuyordu.
Kutsal havuzlarla çeşmelerin, tapınakların ve uyku odalarının bulunduğu alanı “Tedavi Evi”ne bir tünel (21) bağlamaktadır. 80 metre uzunluğundaki bu tünel tonozla örtülü olup, Roma Çağı’nda inşa edilmiştir. Tünelin uyku odalarını tedavi evine bağlaması, onun da psikiyatrik bir rol oynadığını düşündürmektedir. Böyle bir tünel telkinler için çok elverişli bir ortam yaratır. Ayrıca hastalar yaz sıcağında bu tünel altında serinlemek olanağını da buluyorlardı.
Tünel (Lev. 106), tedavi evinin alt katına ulaşmaktadır. Bu yapı (9) Roma Çağı’nda, biraz sonra görülecek olan Asklepios Tapınağından (6) sonra inşa edilmiştir. İki katlı yuvarlak bir yapı olan bu eser çukurda kalıyor ve ikinci katı büyük avlunun tabanından biraz yüksekte bulunuyordu. Alt kat çok iyi bir durumda korunmuştur. Yapının esas katı olanikinci katın, biri güney stoa yönünde, öbürü tam onun karşısında, güneydoğu yönde olmak üzere iki girişi vardı. Ana yapı silindir şekilli olup, iç kısmının çapı 26,5 m’dir. Bu yuvarlak yapının çevresini altı büyük apsis çevirmektedir. Apsisler silindirik gövdeden daha alçaktır ve ana gövde apsislerin üstünde bir tambur şeklinde yükselmektedir. Büyük apsislerle çevrili bu yuvarlak yapı tipi Bizans Çağı için örnek olmuştur. Apsisli salonun duvarları ve tabanı mermer mozaiklerle kaplı idi. Çatı kubbeli değildi, ahşap ve kiremitle örtülü idi.
Asklepieion’un en önemli ve güzel yapısı Asklepios Tapınağı (6) idi. Bu yapıyı M.S. 142 yılında konsül olan L. Cuspius Pactumeius Rufinus, M.S. 150 tarihlerinde kendi olanakları ile inşa ettirdi. Yapının batı yöndeki ana cephesi Bergama’da Hellenistik Dö- nem’den beri âdet olan tapınakların (Şek. 295) ön yüzleri gibidir. Propylonun da (3) avluya bakan kısmının da böyle bir tapınak ön yüzü ile süslenmiş olması, Asklepieion’un doğu yönüne Roma anlayışına uygun bir güzellik vermiştir. Aradaki tapınma nişi ile birlikte bu iki merdivenli giriş, gerçekten göz alıcı mimariye sahip bir ön yüz oluşturmaktadır. Tapınağın ana yapısı silindir biçimli olup, üstü yarım küre şeklinde bir kubbe ile örtülü idi. Kubbenin ortasında bir ışık deliği vardı. Kubbenin çapı 23,85 m’dir. Duvarlar 3 m. kalınlığın- dadır. Bu yuvarlak yapının iç duvarları dönüşümlü olarak yedi adet kavisli ve köşeli nişlerle hareketlendirilmiştir. Döşeme ve duvarlar renkli mermer mozaiklerle süslü idi.
Ortada kapının karşısındaki nişte Asklepios’un heykeli yer alıyordu. Diğer nişlerde de sağlık tanrısı ile ilişkileri olan öteki tanrıların heykelleri bulunuyordu. Asklepios Tapınağı, önündeki sütunlu girişi, silindir biçimli ana gövdesi ve yarım küre şeklindeki kubbesi ile, kendisinden yirmi yıl önce yapılmış olan Roma’daki Pantheon’un küçültülmüş bir örneği gibidir. Şu var ki, Pantheon’un kubbesi 43,5 m. çapında olup Asklepios Tapınağı’nın kubbesinden 20 m. daha büyüktür. Bununla beraber Bergama’daki yapı, yüksek düzeydeki işçiliği bakımından önemli bir eserdir. Andezit blokların güzel işçiliği, Hellenistik Dö- nem’deki duvarcılık sanatının halen yaşadığını göstermektedir. Orta gymnasiumun girişini oluşturan merdivenli yapının tonozlarını ve kemerlerini işleyen BergamalIların tam 300 yıl sonraki çocukları, yeni Roma Çağı’nın sanat anlayışını en iyi tarzda şekillendirmesini bilmişlerdir. Asklepios Tapınağı şekil yönünden Romalı, ancak ruh ve anlatım bakımından Hellenli ve BergamalI bir eserdir.