Pergamon (Bergama)
Kazılar sırasında ele geçen seramik buluntulardan Bergama’nın kurulmuş olduğu yerde küçük bir Arkaik yerleşmenin varlığı anlaşılmaktadır. Eski yazılı kaynaklar Bergama’yı bir süre Pers kralı adına Eretria’lı Gongylos’un yönetmiş olduğunu bildirmektedirler. Xenophon “Onbinlerin Seferi” sırasında 400-399 yıllarında kenti işgal etmişti. Anadolu’nun 301 ’den sonra hakimi olan Lysimachos savaş giderleri için 9000 talenti Bergama’nın komutanı Philetairos’a bıraktığına göre, akropolün daha 4. yüzyılda kuvvetli duvarlarla sağlam bir biçimde korunduğu anlaşılmaktadır. Lysimachos ölünce Philetairos, sözü geçen parayı kendisinde tutarak Bergama Krallığını kurdu. Bergama 150 yıl boyunca Hellenistik Dönem’in en parlak kültür merkezlerinden biri oldu (M.Ö. 283-133). Philetairos (M.Ö. 283-263), krallığını Marmara kıyılarına kadar genişletti. Yeğeni I. Eumenes (M.Ö. 263-241) eldeki toprakları korudu ise de Galatlara karşı haraç ödemek zorunda kaldı. I. Eumenes’in oğlu I. Attalos (M.Ö. 241 -197), Galatlara karşı başarı ile savaştı ve kral unvanını kullanmağa başladı. Attalos sanat ve kültüre meraklı idi. Kentin ilk güzel yapıları onun zamanında inşa edildi. II. Eumenes (M.Ö. 197-159) Roma ile kurduğu yakın ilişkilerle Bergama Krallığını, Hellenistik Dönem’in en güçlü devletlerinden biri haline getirdi. Dönem boyunca Bergama, eski dünyanın başta gelen kültür merkezleri arasında yer alıyordu. Kentin çok zengin bir kütüphanesi vardı. Akropoldeki en önemli ve en güzel yapılar II. Eumenes tarafından inşa ettirildi. İnce bir zevke sahip II. Eumenes, Atina kentinin akropolünü örnek alarak Bergama’yı Hellen Dünyasının en güzel kentleri düzeyine ulaştırdı. Bergama mimarlık ve heykeltraşlık konusunda Hellenistik Dönem’in önderi oldu. II. Eumenes’i kardeşi II. Attalos (M.Ö. 159-138) ve onu da oğlu III. Attalos (M.Ö. 138- 133) izledi. III. Attalos Bergama Krallığı’nı ölümünde, Roma Imparatorluğu’na bağışladı (M.Ö. 133). Bergama, Roma Çağı’nda da çok önemli bir merkez oldu. Augustus Bergama krallarının zafer anıtlarını yeniden diktirtti. Hadrian ve Trajan Tapınağı’nı (Şek. 286, No. 15) tamamlattı. Garacalla, Dionysus Tapınağı’nın (Şek. 286, No. 17) onarımını gerçekleştirdi. Bergama, Hıristiyanlık Dönemi’nde bir piskoposluk merkezi idi ve yedi apo- kalyptik kiliseden biri burada bulunuyordu. Bizans Çağı’nda kent, yeni bir surla çevrildi ve surun yapılmasında Hellenistik ve Roma kalıntılarındaki taş bloklar, heykeller ve kabartmalar kullanıldı. Bergama M.S. 716’da bir süre Araplar tarafından işgal edildi ve 1330’da da Türklerin eline geçti.

- Yukarı kent (Şek. 286’nın tanıtımına bakınız)
- Orta kent (Şek. 297’nin tanıtımına bakınız)
- Eumenes Kapısı (M.Ö. 197- 159)
- Serapis Tapınağı. M.S. 2. yüzyıl
- Stadyum. Roma Çağı
- Amphltheatre. 328 Roma Çağı,
- Roma Tiyatrosu
- Asklepieiona ulaşan eskiyol
Alman mühendisi Cari Humann’ın Heroon (Şek. 286, No. 1) ile Yukarı Agora (Şek. 286, No. 21) arasındaki Bizans duvarının içinde Zeus Sunağı’nın yüksek kabartmalarını bulması, Bergama ören yerinin kazılmasına yol açtı. İlk çalışmalar 1878-1886 arasında Cari Humann, Alexander Conze ve R. Bohn tarafından yürütülerek Yukarı Kent (Şek. 286) ortaya çıkarıldı, ikinci dönem kazılarında 1900-1913 yılları arasında çalışmaları W. Dörpfeld, H. Hepding ve P. Schatzmann yöneterek Orta ve Aşağı Kenti (Şek. 297) ortaya çıkardılar. Üçüncü kazı dönemini 1927-1936 yılları arasında Theodor VViegand gerçekleştirerek arsenalleri (Şek. 286, No. 14), Heroonu (Şek. 286, No. 1), Kızıl Avluyu (Şek. 299) ve Asklepieionu (Şek. 301) gün ışığına çıkardı. Dördüncü kazı dönemi 1957-1972 yılları arasında Erich Boehringer tarafından başarı ile yürütülmüştür. Kazılar halen Wolfgang Radt yönetiminde sürdürülmekte ve kentin çeşitli kesimlerinde çalışılmaktadır.

Bergama akropolü (yukarı kent).
- Heroon. Olasılıkla Bergama kralları I. Attalos (M.Ö. 241-197) ve II. Eumenes’in (M.Ö.197-159) tapınmasına sunulmuş peristyle bir yapıdır. Andezitten olan yapı, Helle- nistik Dönem’e tarihlenmektedir; mermerden olan Roma Çağı değişiklikleri günümüzde kaybolmuştur.
- HellenistikDönem ‘de inşa edilmiş olan dükkânlar.
- Akropolün (yukarı kent) ana girişi. Kent duvarı ile birlikte II. Eumenes Dönemindendir. Surun sağdaki bölümleri Bizans Çağı ’nda onarılmıştır.
- II. Eumenes tarafından inşa ettirilmiş olan (bkz. Şek. 289) propylonun temelleri.
- Saraylara açılan merdiven.
- Dor düzenindeki üçstoa (kolonad) ile çevrili ve II. Eumenes Döneminde inşa edilmiş olan Athena Kutsal Yeri(temenos).
- Dor düzenindeki Athena Tapınağı. 3. yüzyılın başında inşa edilmiştir.
- Roma Dönemi’nde 200.000 cildi kapsayan ünlü kütüphane. II. Eumenes tarafından yaptırılmıştır; ancak Athena Temenosunun kuzey stoasından daha erkendir.
- Hellenistik Dönem ’e tarihlenen evler.
- Peristyle ev şeklindeki II. Eumenes’in sarayı.
- Yine peristyle tipteki I. Attalos’un sarayı.
- Olasılıkla yöneticilere ait olan ve Hellenistik Dönem ‘de inşa edilmiş birkaç evin kalıntıları.
- Hellenistik Dönem’de yapılmış kışlalar ve komuta kulesi. Akropolden kışlaların arkasındaki kent surunun doğu kesiminin görünüşü çok görkemlidir.
- M.Ö.3. yüzyılda inşa edilmiş ve sonraki dönemlerde değişikliğe uğramış arsenaller. Bu depolarda bulunmuş olan andezit gülleler şimdi aşağı agorada yer almaktadır.
- Trajaneum. Trajan için kendisinden sonraki İmparator Hadrian (M. S. 117-138) tarafından inşa ettirilmiş olan Korinth düzenindeki tapınak. Aslında burada her iki imparatora da tapınılıyordu. Çünkü tapınağın içinde bunların mermer heykellerine aitkolosal iki baş bulunmuştur.
- Tiyatro, M.Ö. 3. yüzyılda inşa edilmiş ve Roma Çağı’nda değişikliğe uğramıştır.
- Dionysos Tapınağı (bkz. aynı zamanda Şek. 291, 295 a). M.Ö. 2. yüzyılda yapılmış ve Caracalla (M.S. 211-217) tarafından yenilenmiştir.
- Tiyatro terası, M.Ö. 2. yüzyıl. Dar terasın batı kenarı boyunca 250m’lik bir Dor stoası uzanmaktadır. Buradan Kaikos vadisinin görünüşü çok güzel olup, burası bir gezinti yeri idi.
- iki nefli (bölümlü) stoa. Geç Hellenistik Dönem.
- Zeus Sunağı. II. Eumenes tarafından inşa edilmiştir. Tanrılarla devlerin savaşını tasvir eden kabartmalarla süslü olan sunağın bu kabartmaları (şimdi Berlin ‘dedir) aslında Bergama halkının Galatlar üzerindeki zaferini simgelemektedir.
- Agora. M.Ö. 3. yüzyılda Dor düzeninde inşa edilmiştir. Agoranın sunağı avlunun batı kesiminde idi.
- Agora tapınağı, ion elemanları ile karışmış Dor düzeninde yapılmıştır (bkz. aynı zamanda Şek. 295 b). M.Ö. 2. yüzyılda inşa edilmiş ve olasılıkla Zeus ya da Hermes’e sunulmuştur. Agoranın kuzeybatı köşesindeki Hellenistik Dönem yapısı Roma Çağı’nda apsisli bir yapı şekline dönüştürülmüştür.
Bergama Akropolü Hellenistik Dönem’in dünya görüşüne uygun olarak sosyal ve kültürel hareketlerin geliştirildiği bir yerdi.
Atina Akropolü’nün dinsel ve kutsal karakterine karşın Bergama tepesi, daha çok halk toplantılarının ve gezintilerinin yapıldığı, günlük yaşantının geçtiği, devlet ve ticaret işlerinin görüldüğü, spor hareketlerinin düzenlendiği alan ve yapılardan oluşuyordu.
Her ne kadar kutsal yapılar ön planda geliyorsa da, onların dinsel anlamı şekilcilikten ibaret kalıyordu. Zeus Sunağı tapınılan bir yapı olmaktan çok, başarılı savaşların simgesi ve krallığın bir çeşit zafer anıtıdır. Üç bir yanında yer alan stoaların büyüklüğü yanında, küçük bir yapı durumuna düşmüş olan Athena Tapınağı (Şek. 286, No. 7) da dinsel amaçların ikinci plana atılışını kanıtlamaktadır. Halkı soğuktan ve sıcaktan koruyan geniş stoalar ve bol gölgeli alanlar gezme, oturma, konuşma, seyretme ve iş görüşme yerleri olarak büyük bir gereksinimi karşılıyordu. Bu sebepten onlara daha çok önem veriliyordu. Nitekim, Dionysos, Asklepios, Hera, agora ve gymnasion tapınakları gibi küçük yapılar da birinci planda kutsal anıtlar olmaktan uzaktılar (Şek. 295 a-e). Bunların yanısı- ra Dionysos Tapınağı ile agora ve gymnasium tapınakları dini törenlerin gerektirdiği yapılardı. Hellenistik Dönem’de din, az okumuşların bir uğraşıydı ve bu topluluk özellikle tanrı kadın Demeter’e bağlı idi (Şek. 297, No. 3).
Böylece akropolün en önemli yapılarının sosyal ve kültürel işleve sahip anıtsal eserler olduğu görülmektedir. Büyük tiyatroda yalnız klasik dramlar ve Hellenistik Dönem’in halk komedileri oynanmıyor, burada düşünürler ve şairler eserlerini sunuyorlardı. Bilim, tiyatronun üstündeki kütüphanede geliştiriliyor, bütün bu hareketleri düzenleyen krallar da kütüphanenin hemen arkasındaki sarayda oturuyorlardı. Hattuşaş’ta olduğu gibi (Şek. 406) burada da kral konutları, tepenin en arkasında ve en iyi korunan yerinde bulunuyordu.
Akropolün tüm yapıları topografik konum nedeniyle kent yolunun gerektirdiği zorun- luk sonucu, güneyden kuzeye doğru sıralanmışlardı; ancak onların ana cepheleri uzaktan görülmeleri amacı ile düzenlendiğinden, batıya dönüktür. Agora, Zeus Sunağı, Athe- naTemenosu, saraylar, tiyatro ve eskiden Trajan Temenosunda yer aldığı şüphesiz olan Hellenistik kökenli yapı, aynı yöne, ovaya bakıyorlardı. Zeus Sunağı her yandan görülme düşüncesi ile kolonadlarla çevrilmemiş, agora ile AthenaTemenosunun da ovaya bakan yönleri açık bırakılmıştır (Şek. 286).
Bergama akropolünün mimari düzeni (Şek. 285,286) Hattuşaş’taki Büyükkale (Şek. 406) ve Troia VI (Şek. 276) ile benzerlik gösterir. Her üç merkezde de yapılar, tek tek birimlerden, kentler de iç içe düzenlenmiş yarım daire şeklinde birbiri üzerine konulan teraslardan oluşmaktadır. Bergama akropolü, büyük ölçüde topografik zorunluktan ileri gelen bu kent düzeninin, form ve anlam bakımından eşsiz bir örneğini oluşturmaktadır. Yapılar 150 yıllık bir zaman içinde çeşitli dönemlerde inşa edildikleri halde kent, düzenli bir plan ve çok başarılı bir tektonik kompozisyon gösterir. Planın ilkönce II. Eumenes zamanında bir bütün halinde ele alındığını söylemek olasıdır. En güzel ve en önemli yapılar; örneğin kent duvarı, Zeus Sunağı, Athena Tapınağı’nın Propylonu (Şek. 289) ve ona ilişkin stoalar, kütüphane, büyük saray (Şek. 286 No. 10) tiyatro terası ve daha başka eserler, bu kralın iş başında olduğu yıllarda yapılmışlar ve daha önceki dönemden kalan birçok yapı da, yine onun zamanında büyütülmüş ya da tamamlanmıştır. Bu büyük gelişim dönemi sırasında daha önce yapılmış olan Athena Tapınağı ile tiyatro korunmuş ve yeni kent, bu çekirdeğin üç bir tarafında yelpaze biçiminde açılan bir plan düzeni ile kurulmuştur.
Her çeşit kültürel hareketin sergilendiği bir yapı olan tiyatronun, tektonik kompozisyonun merkezini oluşturması, büyük olasılıkla bir rastlantı değildi. Böylece kent büyük bir mimari topluluk olarak dünyanın gözleri önüne seriliyordu. Bu yapı topluluğunun en hareketli noktasını oluşturan tiyatrodan, Hellenistik Dönem’in sözle anlatılabilen buluşları ve başarıları dile getirilerek insanlığa duyurulmağa çalışılıyordu.
Kaynak :
Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal – Anadolu Uygarlıkları (Syf: 327-331)