
Osman Gazi (1299 – 1326)
Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi, 1258’de, Söğüt’te doğdu. Babası Ertuğrul Gazi, Annesi Halime Hatun’dur. Osman Gazi, uzun boylu, yuvarlak yüzlü, esmer tenli, ela gözlü ve kalın kaslıydı. Omuzları arası oldukça geniş, vücudunun belden yukarı kısmı, aşağı kısmına oranla daha uzundu. Başına kırmızı çuhadan yapılmış Çağatay tarzında Horasan tacı giyerdi. İç ve dış elbiseleri geniş yenliydi.
Osman Gazi değerli bir devlet adamıydı. Dürüst, tedbirli, cesur, cömert ve adalet sahibiydi. Fakirlere yedirip, onları giydirmeyi çok severdi. Üzerindeki elbiseye kim biraz dikkatlice baksa, hemen çıkartıp ona hediye ederdi. Her ikindi vakti, evinde kim varsa onlara ziyafet verirdi.
Osman Gazi, 1281 yılında Sögüt’te, Kayı Boyu’nun yönetimine geçtiğinde henüz 23 yaşındaydı. Ata binmekte, kılıç kullanmakta ve savaşmakta çok ustaydı. Aşiretin ileri gelenlerinden, Ömer Bey’in kızı Mal Hatun ile evlendi ve bu evlilikten ileride Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan oğlu Orhan Gazi doğdu.
Sögüt’te temelleri atılan, altı yüzyıllık bir tarih diliminde ve üç kıtada hüküm sürecek olan Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi, 1326’da Bursa’da Nikris (goutte) hastalığından öldü.
Osman Gazi’nin Rüyası
Babası Ertuğrul Gazi, hayatı boyunca hocası ve mürşidi Şeyh Edebali Hazretlerini kendine rehber edinmiş, O’nun manevi terbiyesi ile kemâl sahibi bir bey olmuştu. Bu sebeple oğlunun da O’nun terbiyesi altında yetişmesini çok arzu ediyordu. Osman Gazi de sık sık Edebali Hazretlerini ziyaret ediyor, duâsını alıyordu.
Şeyh Edebali’nin evinde misâfir kaldığı bir gece Osman Bey, rûhuna sükûnet veren, nefsinin çırpınışlarını dindiren sohbetin huzûru içinde heyecan dolu anlar yaşamıştı. Bir rivâyette, kendisine yatması için gösterilen odanın duvarında asılı bir Kur’ân-ı Kerîm olduğu için ayağını uzatmayıp, kıvrılarak oturduğu yerde tatlı bir uykuya daldı. Rü’yâsında, Şeyh Edebali’nin göğsünden çıkan ve giderek hilâl şeklini alan Ay’ın, bir ucunun kendi göğsüne girdiğini ve kendisi ile Şeyh Edebali Hazretleri arasından çıkan bir fidanın çınar haline geldiğini ve bu çınarın dallarının üç kıt’aya yayıldığını ve birçok milleti gölgesi altına aldığını gördü. Bu topraklarda haşmetli kule ve kubbeler üzerinde Ezân-ı Muhammedî okunuyor; bülbüller Kur’ân-ı Kerîm tilâvet ediyorlardı. Semânın görülebilen her yeri gülşen olmuştu.
Osman Bey, rü’yâsında bu güzel manzaraları büyük bir hayrânlıkla seyrederken, âniden bir ceylanın ortaya çıktığını gördü. Batıya doğru kaçmaya çalışan ceylana ok atmak üzere nişan alırken uyandı.Abdest aldı. Müsâade alarak Edebali’nin huzûruna girdi. Rü’yâsını anlatmağa başladı. Anlattıkça şeyhin yüzünde tatlı tebessümler beliriyor, gözleri, nûrânî bir ışık ile parlıyordu. Zîrâ Edebali, kalp gözüyle bu rü’yânın sırrını çözmüştü. Osman Bey susunca, Şeyh, başını kaldırdı; gözlerinin içine bakarak yumuşak, âhenkli sesi ile konuşmaya başladı:
“–Oğlum! Gâibi ancak Allah bilir. Lâkin gördüğün bu rü’yâda dolu dolu hayır vardır. Cenâb-ı Hakk sana ve soyuna saltanat nasîb edecektir. Dünya, oğullarının himâyesine girecektir. Benim zürriyetimden bir kız ile evleneceksin. Bu izdivaçtan doğanlar, senin kuracağın ve giderek büyüyecek olan büyük bir devletin başına geçeceklerdir. Bu devlet de Batı’ya doğru genişleyecektir…”
Erkek çocukları: Pazarlı Bey, Çoban Bey, Hamid Bey, Orhan Bey, Alaeddin Ali Bey, Melik Bey, Savcı Bey
Kız çocukları: Fatma Hatun
Kaynaklar :
Osmanlı Tarihi Interaktif CD-ROM (Türk Tarih Kurumu Yayınları XXXI. Dizi-Sa.2)
http://www.ttk.gov.tr/tarihveegitim/osmanli-padisahlari/

