Pafta 15: Demre-Vadi-Belören
İçindekiler
Gürses – Demre – Belören
Andriake yerleşiminden önceki Likya yol ayrımından sol-yukarı doğru gidilecek olursa Sura antik yerleşiminden geçen patika, Sura’dan sonra yine antik merdivenler ile girilen bir kanyonda yükselir. Vadiden yükselen patika, asfalt yol ile birleşerek Gürses yerleşimine paralel olarak zaman zaman çalılık ve dikenlerin arasında devam eder. Myra antik yerleşiminin üzerindeki surlara kadar sürekli olarak sarnıç ve antik yıkıntıların arasında devam eden patika, surlardan aşağıya inerek Myra’nın önüne iner.
Andriake’nin öncesinde sağdan (deniz tarafından) devam eden patika ise Andriake antik yerleşimini geçtikten sonra Demre ilçe merkezine kadar asfalt yoldan devam ederek Noel Baba Kilisesi’nin önünden geçer ve yine Myra’nın önünde yukardan inen diğer patika ile birleşir. Demre ilçesinin içerisinde bulunan bu noktadan kuzeye doğru devam edilirse, Demre Çayı’nı köprü ile geçer. Köprünün çıkışında, Likya patikası yine ikiye ayrılır: Soldan giden kuzey rotası, birkaç km sonra asfalttan ayrılarak vadinin duvarında tırmanır. Tırmanıştan sonra birkaç evin olduğu, yine asfalt yoldan geçilerek Belören yerleşimine kadar tırmanış devam eder. Belören yerleşimi bitiminde, toprak yoldan değil hemen yanındaki patikadan yine yukarı doğru yükselerek devam eder.
Köprü bitiminde sağdan devam eden asfalt yolda birkaç km ilerleyen güney rotasında devam edilirse 4-5 km’lik bir patika ile Yukarı Beymelek yerleşimine gidecektir.
Demre’den sonra kuzey rotasını takip edecekler için; Belören, Zeytin, Alakilise vb. birçok yerleşimden geçen patika boyunca, birkaç günlük mesafede bulunan Finike’ye kadar kuyu dışında temiz su kaynağı, içme suyu bulunmamaktadır. Bu rotayı tercih edecek yürüyüşçülerin en az 2 günlük su taşımaları tavsiye edilir. Kuzey rotası, daha sonra ..numaralı paftada da görüleceği üzere, yüksek rakımlı tepelerden geçmekte olduğundan Aralık-Mart ayları arasında, kar nedeniyle, patika tamamen kaybolur. Bu nedenle kış aylarında güney rotası tercih edilebilir.
MYRA
Myra, Antalya körfezinin batısında, Teke yarımadasının güneyindedir. Kent doğusundaki Myros (Demre) Çayı’nın getirdiği alüvyonların oluşturduğu delta üzerine kurulmuştur. Çayın getirdiği alüvyonlar daha sonra kentin sonunu da getirmiştir. Kazı çalışmaları ve jeomorfolojik araştırmalar, modern Demre’nin altında çok sayıda kalıntının varlığını göstermiştir. Kazı Başkanı Prof. Dr. Nevzat ÇEVİK, tıpkı lavlarla kaplı Pompei kenti gibi Demre’nin altında da yüksek alüvyon örtüyle kaplı büyük bir kent yattığını söylemektedir.
Myra kent tarihi, Likya tarihiyle birlikte İ.Ö. 3. binlere kadar uzanmaktadır. Kentin adının, ünlü Myra yağının (Mür) üretildiği mersin bitkisinden (commiphora myrrha) geldiği sanılmaktadır. Mersin, kabuğundan tanrıça Adonis’in doğduğu rivayet edilen bitkidir. Myra kazılarından çıkan mür yağı şişeleri, mür yağı kutsama ve saklama odaları, mür yağı işlikleri, bölgedeki mersin ağaçları, kentin adının kökenini yansıtmaktadır.
Efsaneye göre Kıbrıs Kralı Kinyras’ın kızı Myrrha, tanrıçanın cezalandırmasıyla farkında olmadan babasına aşık olmuş; gizlice koynuna girdiği için babası tarafından öldürülmek üzereyken yardımına tanrılar yetişmiş ve onu mersin ağacına dönüştürerek kurtarmıştır. Ancak hamile olan Myrhha, ağaca dönüştükten sonra kabuklarının arasından Adonis’i doğurmuştur.
Myra, Helenistik Dönem’de kurulan Likya Birliği’nin 6 büyük üyesinden birisidir ve bu özelliğiyle Orta Likya’nın, Birlik’te 3 oy hakkına sahip tek kentidir. Kent, İ.Ö. 1.yy.ın başlarında Patara, Tlos ve Ksanthos ile birlikte metropolis unvanına sahip kentler arasında yer almıştır. Helenistik Dönem’deki önemini İmparatorluk Dönemi’nde de sürdürmüştür. 53-57 yıllarında Aziz Paulus, 3. misyonerlik seyahatinde Likya’yı ziyaret etmiş ve Myra’ya uğramıştır. 141 ve 240 yıllarında meydana gelen depremler, tüm Likya kentlerinde olduğu gibi, Myra’da da etkisini göstermiştir.
Hıristiyanlığın başlangıcından itibaren Likya’nın en ünlü ve önemli kenti, St. Nikolaos’un öğretisini geliştirdiği ve yayarak tüm yaşamını tamamladığı yer olması nedeniyle Myra’dır. 408-450 yılları arasında II. Theodosius döneminde Myra, Likya’nın dini ve idari başkentidir. Bölgenin metropolitliği de Myra’dadır.
Myra’nın metropol olması ve 5. yy.dan sonra artan hac yolculuğu nedeniyle Myra’nın liman kenti olan Andriake limanı da gelişmiştir. 529 yılında meydana gelen depremden ve 542 yılındaki büyük veba salgınından Myra da etkilenmiştir. Salgın nedeniyle, tedbir amaçlı, dağlık alanlardan kıyı kentlerine mal akışı, durma noktasına gelmiştir.
7. yy. ortalarından itibaren Arap akınlarının verdiği huzursuzluk, Myros Çayı’nın sık sık taşması, bu taşma sonucu bazı yapıların toprak altında kalması ve depremler, şehrin önemini yitirmesine ve kısmen terk edilmesine neden olmuştur.
Myra kenti doğu ve batı yönde, kente gelen yollar boyunca nekropollerle çevrelenmiştir. Kazı Başkanlığının tespitlerine göre Myra antik kentinin yayılımı, tiyatrodan yaklaşık 1800 metrelik bir yarım dairedir.
Myra akropolü, Kule Tepe olarak adlandırılan tepededir. Akropole güney yamaçtaki kaya basamaklarıyla çıkılmaktadır. Büyük çoğunluğu korunmuş antik basamaklardan oluşan yol, yamacı dolaşarak akropole ulaşmaktadır. Yüzeydeki kalıntılara göre akropol, İ.Ö. 5. yy.dan Bizans dönemine kadar kullanılmıştır. Helenistik Dönem’e kadar uzanan sur yapısında Bizans Dönemi onarımları ve ilaveleri bulunmaktadır. Arap akını tehdidi nedeniyle ikinci sur duvarı da bu dönemde inşa edilmiştir. İç kalede ve akropolün batı bölümünde birer kilise bulunmaktadır.
Myra’nın en görkemli yapıları, kaya mezarlarıdır. İ.Ö. 5.-4.yy. Myra’sının ahşap mimarisini taklit eden kaya cepheleriyle görkemli mezarları, Likya Klasik Çağ kültürünün önemli temsilcileridir. Üç bölgeye ayrılan nekropol alanı, kentin tüm dinsel ve sivil mimarisiyle iç içedir. Akropolden ve yerleşim alanlarından mezarlara ulaşımı sağlayan geçitler ve kaya merdivenleri bulunmaktadır. Toplam 104 mezar tespit edilmiştir. Mezarlardan 23’ü yazıtlı olup, bunlardan 13’ü Likçe, 10’u eski Yunancadır. Mezar odaları genellikle tektir. 4 mezar birden fazla odaya sahiptir. Myra kaya mezarlarının 10’unda, nitelikleri ve ölü gömme gelenekleriyle ilgili bilgiler veren 23 kabartma yer almaktadır.
Myra tiyatrosu, Helenistik-Roma tipindedir ve 11500 kişi kapasitesiyle Likya’nın en büyük tiyatrosudur. At nalı formundaki cavea altta 29, üstte ise 9 oturma sırasına sahiptir. 3 katlı sahne binası frizlerinde kartal, mithras, ganimed, medusa, masklar ve girlandlar işlidir. Sahne binasında yer alan kapılardan birinde görülen su künkleri, tiyatroda su gösterilerinin yapılmış olabileceğini göstermektedir. Oturma sıralarını taşıyan tonozlar giriş-çıkış için organize edilmiştir. Zafer tanrıçası figürü önünde “Kente şans getir ve sürekli galip ol.” yazılıdır. Tiyatronun ilk yapım yılıyla ilgili belge yoktur. 141 depremi sonrası ve İ.S. 3.yy. ilk çeyreğinde onarım görmüştür.
Myra antik kentinin su ihtiyacı, Dereağzı’ndan Demre vadisi boyunca uzanan, İ.Ö. 4.yy.a tarihlenen su kanalı ve özellikle Andriake’de görülen sarnıçlar vasıtasıyla sağlanmıştır. Çayağzı kavşağının kuzeyinde, Andriakos Çayı kaynağında yer alan yapı ise İ.S. 2. ve erken 3.yy.a tarihlendirilmektedir. Bu alan, kutsal kaynak alanı olarak nitelendirilmiştir. Yapının bir hamam yapısı mı Nymphaion (çeşme) yapısı mı olduğu, kazı çalışmalarının tamamlanmasından sonra netleşecektir. Ancak şimdiki bulgular, günümüzde cilt hastalıklarına iyi geldiği için kullanılan Andriakos Çayı’ndaki kükürtlü suyun kaynağının, o dönemde bir termal yapısı olarak kullanıldığını düşündürmektedir.
GÜRSES SİVRİBELEN TEPESİ YERLEŞİM ALANI
Demre’ye yaklaşık 3 km mesafede bulunan Gürses köyünde, Kaş-Demre karayolu üzerinde, Kaş-Demre karayolunun güneyinde kalan Sivribelen Tepe ve çevresinde, Klasik Dönem’den Bizans’ın içlerine uzanan bir yerleşim devamlılığının izlerini görmek mümkündür. Tepenin batı ve doğu eteklerinde, Likya tipi lahitlerden özellikle batı eteğinde bulunan; sağlam altlığı, gövde ve semerdam tipli kapağıyla etkileyici bir görünüme sahip lahit dikkat çekmektedir.
Sivribelen Tepe’nin güneydoğu ucunda ise beden duvarları yıkılan, 1-1,5 metre yüksekliğe kadar korunagelmiş, kareye yakın planlı bir şapel ile hemen yanında ana kayaya oyularak yapılmış bir yapı kalıntısı, büyük bir sarnıç ve bir lahit bulunmaktadır. Şapel, yöresel taş malzeme ve kireç harç ile yapılmış olup; batı tarafındaki giriş kapısı ile doğu duvarındaki yonca yaprağı şeklindeki nişleri kısmen izlenebilmektedir.
Bu yapının 3-4 metre güneybatısında, ana kayaya oyularak yapılmış tek mekanlı bir yapı bulunmaktadır. Yapının ana kayaya oyulmuş güney duvarı yaklaşık 2 metrelik yüksekliğiyle ayakta olup; bu cepheden olan giriş kapısı ve duvarın içe bakan yüzeyindeki iki adet niş ile yerde bulunan yuvarlak bir oyuk, bu yapının dinsel işlevli bir yapı olduğu fikrini güçlendirmektedir. Yapının hemen doğusunda, ana kayaya oyularak yapılmış büyük bir sarnıç bulunmaktadır. Antik yapının batısındaki lahit teknesi ise orijinal yerinden oynatılarak aşağıya doğru kaydırılmış durumdadır.
GÜRSES KOCAGEDİK TEPE YERLEŞİM ALANI
Demre’ye yaklaşık 3 km mesafede bulunan Gürses köyünde, Kaş-Demre karayolu üzerinde Çakalbayat Mahallesi’nin kuzeyinde, büyük bölümü kayalık ve makilik alanı kapsayan yaklaşık 750 metre yükseklikteki Kocagedik Tepesi ve çevresinde, Klasik Dönem’den Bizans’ın içlerine uzanan bir yerleşim devamlılığının izlerini görmek mümkündür.
Tepe, savunmaya yönelik sur duvarları ile çevrili olup; bir avlu etrafındaki odalardan oluşan kompleks yapı gruplarıyla, İ.Ö. 5 yy.dan itibaren devamlılık gösteren taş örgü sistemlerinin izlenebildiği duvarlara sahiptir. Ayrıca, Likya kale yerleşmelerinde sıkça rastlanan su tutma kapasiteleri yüksek sarnıçların bulunduğu bu alandaki mekânlar, burada bir bey kalesinin bulunduğu izlenimini vermektedir. Alanın geneline yayılmış yoğun bitki örtüsü içinde yapı duvarları, zorlukla izlenebilmektedir. Tepenin yamaçlarında ve ulaşılması zor bir noktada konumlanmış Likya kaya mezarlarının yanı sıra sadece görkemli kapısının ayakta kaldığı bir yapı kalıntısı göze çarpmaktadır. Yerleşimin Roma Dönemi’nden daha eskiye gittiğini göstermesi açısından da bu kaya mezarı önem taşımaktadır.
Yerleşimin nekropolü, Kocagedik Tepesi’nin güneyindeki düzlük alanda konumlanmıştır. Bu alandaki mezarların tamamı lahit formundadır. Ana kayaya oyularak yapılmış basit formlu mezarlar ile ev tipinde yapılmış Likya kaya mezarı, yerleşimin akropolü olan Kocagedik Tepesi’nin eteklerindedir. Likya bölgesinin genel tipolojik özelliğini gösteren lahitler bir podyum, düz lahit teknesi ve semerdamlı kapaktan oluşmaktadır. Büstlü ve hayvan figürleri bulunan lahitler İ.Ö 5-4. yy. özelliklidir. Bu alanda lahit mezarların yanı sıra bir dikme mezar ve sunaklar, etrafa yayılmış halde bulunmaktadır.
Kocagedik Tepesi’nin kuzeyinde yer alan Orta Tepe’nin güneybatı eteklerinde, oldukça nitelikli, bosajlı kesme taşlardan yapılmış; kare planlı, Helenistik Dönem özelliği gösteren bir yapı ile bu yapının çevresinde konumlanmış yapı kalıntıları ve bunların yakınlarında, işliklere ait bekletme çukurları ve sarnıçlar yer almaktadır. Bölgenin genelinde yayılım gösteren Likya tipi lahit mezarlar bu alanda da mevcuttur.
Kocagedik Tepesi’nin güneydoğusunda, mevcut çoban evinin yakınındaki tepeciğin üzerinde ve eteklerinde de tarımsal amaçlı kullanılan bir çiftlik yerleşimi ve hemen önünde teras duvarları ile düzenlenmiş bir alanla karşılaşılmaktadır. Çiftlik yerleşiminin bulunduğu tepeciğin eteklerine doğru, Likya tipi, kapağı devrik durumda bir lahit bulunmaktadır.
GÜRSES (TREBENDAI)
Demre’den Kaş’a giden yolda, Sura antik kentinden sonra ulaşılan Myra’ya bağlı küçük ve tipik bir Likya yerleşimidir. Küçük bir tepenin üzerinde kale, kalenin güney yamaçlarında teras yapıları, tepenin eteğinden başlayan düzlükte nekropoller ve tarım teraslarında sur duvarları, yapı kalıntıları, sarnıçlar, mezarlar, işlik kalıntıları bulunmaktadır. Ancak bölgenin topografik yapısının oldukça kayalık ve makilik olması, yapıların tanımlanmasını ve algılanmasını zorlaştırmıştır.
Şehrin diğer bölümlerine oranla daha yüksekte olan Kemerikaklık ve Kocaorman, Akköristan Tepesi mevkilerini içine alan, bölge yerleşimin akropolüdür. Bu nokta, Demre vadisini ve Myra’yı görmektedir. Savunma duvarları ile çevrili alanın sur duvarları, kulelere ait yapı duvarları ve giriş kapıları ayaktadır. Akropol içinde yer alan zeytin ezme tekneleri ve bir avlu etrafındaki odalardan oluşan kompleks yapı gurupları, kule çiftlik yerleşimi özelliğini göstermektedir. Klasik Dönem başlangıçlı akropol (kale), Bizans Dönemi’ne kadar kullanılmıştır.
Akropolün güney yamaçlarında, duvarlarının bir bölümü ana kayaya oyularak yapılmış evler bulunmaktadır. Bu evlerden, içinde sarnıcı, üst kata çıkan merdivenleri ile duvarlarda nişleri olanı, en ilgincidir.
Konut alanları, güney ve doğudan nekropollerle çevrelenmiştir. Kentte yoğun olarak lahit mezarlar bulunmaktadır. Likya bölgesinin genel tipolojik özelliğini gösteren lahitlerin bazıları büstlü ve hayvan figürlüdür. Alanda, lahitler dışında, nadiren üçgen alınlıklı ev tipi formunda kaya mezarları da bulunmaktadır.
Yamaçlar ve düzlükler tarım alanı olarak kullanılmış, işliklerde şarap ve zeytinyağı üretilmiştir. Kocaorman mevkiindeki en önemli kalıntı, doğu-batı doğrultusunda konumlanmış, tek mekanlı Geç Bizans Dönemi şapelidir.
TRYSA
Trysa, Kaş-Demre Karayolu üzerinde bulunan Davazlar köyünün Gölbaşı Mahallesi yakınındaki platonun doğusunda yer almaktadır. Güneydoğusu Myros Vadisi’ne çıkmaktadır. Adına antik kaynakların hiç birinde rastlanmaz. Kent sadece yazıtlardan ve Likya Birliği’nin sikkelerinden bilinmektedir.
Klasik Dönem Likya’sının bir yerleşimi olan kent, 1882-1883 yıllarında Viyana’ya taşınan Heroon’u ile bilinmektedir.
Kent, kısmen teraslıdır ve bugün sadece kuzey ve batı tarafı ayakta olan düzensiz taşlardan örülmüş, İ.Ö. 5. yy.a ait bir surla çevrilidir. Bugün Trysa’da bu sur dışında; Heroon’un duvarları, mabede ait kalıntılar ve çok sayıda lahit bulunmaktadır.
Bugün kentte niteliği saptanabilen tek yapı, batı uçta yer alan tapınaktır. Burada, Zeus ve Helios’a rahip olarak hizmet etmiş bir vatandaşı onurlandıran yazıta ait parçalar bulunmuştur. Söz konusu yazıta göre tapınak bu tanrılardan birine veya ikisine birden aittir.
Bunların yanı sıra, sarnıçlar dışında kalan bütün kalıntılar mezarlardan oluşmaktadır. Lahitlerin çoğu sadedir ya da büst veya hayvan başı şeklinde tepeliklere sahiptirler; fakat içlerinde bir tanesi son derece güzel süslenmiştir. Kapağının bir tarafında, aralarında bir aslan bulunan iki Gorgon başı yer almaktadır. Bu lahit bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndedir.
Trysa’nın en büyük eseri Heroon’dur. Bu yapı, şehrin kuzeydoğu ucunda 18 m²lik kapalı bir alan içinde duran kayadan kesilerek yapılmış bir lahite sahiptir. Üzerinde bulunan muhteşem kabartmalar bugün Viyana Sanat Müzesi’ndedir. Heroon’un aşağısındaki teraslarda, uzun bir Likya lahti ve diğer mezarlar bulunmaktadır.
GAVUR YOLU
Demre Çayı vadisinin kuzey yamacında Demre vadisinden Trysa’ya ulaşan yol güzergahıdır. Toplama taş döşeli, yaklaşık 2,5 metre genişliğindeki antik yol, dayanma duvarlarıyla desteklenmiş olup Roma Dönemi’ne tarihlendirilmektedir.
DANABAŞLAR KULESİ
Demre Çayı kuzeyinde; yaklaşık 8×10 metre ebatlarında, Erken Roma Dönemi’ne tarihlendirilen, üç katlı olduğu tahmin edilen kulenin üçüncü kat kalıntıları mevcuttur. Gözetleme kulesi niteliğindeki yapı, hem vadideki antik yola hem de denize kadar tüm vadiye hakim bir noktadadır. Güney cephesinde bir kaya mezarı bulunmaktadır.
Kaynak
https://likyayolu.ktb.gov.tr/